Kayseri Suffolk Koyun Yetiştiriciliği


Kendiniz Hakkında Biraz Bilgi Verebilir misiniz?

Adim  İsmail TAMBOĞA, Kayseriliyim, 35 yaşındayım. Türkçe öğretmeniyim ve öğretmenliğimin yanında küçükbaş hayvancılıkla uğraşıyorum (Kayseri Suffolk Koyun Yetiştiriciliği).

Hayvancılıkla İlgilenmeye Ne Zaman ve Nasıl Başladınız?


2 yıl önce, bir üretim aşkı ile başladım. Hem somut olarak bir şeyleri görmek hem de ülkem için daha fazla yararlı olabilmek adına bu işe başladım. Tabii ki öğretmen olarak elbette yaptığımız işin önemi de çok büyük. Her şeyden önce insan yetiştiriyoruz. Bu daha kutsal bir durum ama onun dışında ekonomik olarak ülkeye bir getiri, katma değer sağlayacak adımlar atmak istedim.

Babam değil de dedem ve ondan öncesindeki geçmiş nesillerde hayvancılık vardı; ama hayvancılık babadan bana geçmiş bir sektör olmadı. Bu şekilde elde ettiğim bir deneyim ve bilgi de yok. Kendi çabamla bir şeyler yapmaya çalıştım ve bakım, besleme gibi noktalarda iyi olduğumu düşünüyorum. Kendimi geliştirmeye devam ediyorum.

Hangi Irkları Yetiştiriyorsunuz? Daha Önce Farklı Irklar Yetiştirdiniz mi?


Ben küçükbaş hayvancılığa 150 adet Ak Karaman koyun ırkı ile başladım. Bizim bölgede yetiştirilen en yaygın popülasyon bu ırktır. Fakat istediğim performansı bulamadığım ve beklentilerimi karşılayamadığı için daha sonrasında Suffolk ırkına yöneldim.

Suffolk Koyun ırkları hakkında literatür bilgisi almak adına yurt dışı kaynaklardan, çeşitli makalelerden yararlandım ve bu ırkı yetiştirmeye karar verdim. Şu anda elimizde Suffolk ırkı ve Karacabey Merinosu var.

Karacabey Merinosu ile işletme giderlerini karşılamak adına etlik, kasaplık olarak çalışıyoruz. Karacabey Merinosları’ndan elde ettiğimiz kuzularımızı satarak işletmeye bir döngü sağlıyoruz. Suffolk ırkını şu anda çoğaltma evresindeyiz ve herhangi bir satışımız yok.

Karacabey Merinosu’ndan şu anda elimizde 50 adet var. Suffolklardan ise anaç 50, kuzu ve koyun karışık olarak da 80 adet var.

Yetiştirdiğiniz Türlerle İlgili Tecrübeleriniz Neler? İlgisi Olanlara Ne Gibi Önerileriniz Olur?


Ak Karaman ırkı bozkır bitki örtüsüne gerçekten mükemmel derecede uyum sağlamış hayvanlardır. Kuyruklu hayvanlar oldukları için, yiyecek bulamasalar bile kuyruklarında depoladıkları yağı enerjiye dönüştürerek bu şekilde belli bir süre yaşayabilirler. Lakin Suffolk gibi değiller.

Suffolklar gerçekten ot seçmiyorlar. 1-2 km’lik bir alanda kendi karnını doyurabiliyor; ama Ak Karaman öyle değil. Onlar uzun mesafede yürüyebiliyor, bu durum ister istemez çobanı yoruyor. Bunun dışında Ak Karaman’ın Suffolk’a göre ikizlik oranı ve kuzularındaki günlük canlı ağırlık artışları düşüktür.

Biz bu işi Kayseri’nin Bünyan ilçesinde yapıyoruz. Kayaç topraklı bir yerdeyiz. Burada tabii ki Suffolk’lar bir sorun yaşamadılar. Biz Suffolk ırkını bu sene getirdik. İlk önce deneme maksadıyla almıştık. Hatta bölgemizdeki çoğu yetiştirici bu hayvanların bu bölgeye uyum sağlamayacağı, adaptasyon problemi yaşayacağıyla alakalı bizi demoralize ettiler. Biz yolumuza devam edip denemek istedik; çünkü denenmemiş bir şey için başarılı ya da başarısız diyemeyiz.


Bu ırkların denenmediğini biliyordum. Denense de şöyle denenmiştir; kişinin 500-600 tane Ak Karaman’ı vardır. İçine 10 adet Suffolk almıştır ve onlar sürüye ayak uyduramamış olabilir. Bizim ırkları tek sürü bazında değerlendirmemiz gerekir. Karacabey Merinos’u olsun, Suffolk ırkımız olsun, bulunduğumuz bölgeye kesinlikle uyum sağladılar. Biz Kayseri’nin Bünyan ilçesinde kışları -30 dereceyi görüyoruz ve -30 derecede Suffolklardan kuzu aldık. İşin gerçeği bu kadar düşük sıcaklıklarda hipotermi problemi olabiliyor; ama yine de ırkın özelliğinden kaynaklanan yaşama kabiliyeti, yaşama tutunmaları yüksek olduğu için herhangi bir sorun yaşamadık.


Suffolk- Karacabey Merinosu karşılaştırması yapayım. Karacabey Merinosları gerçekten de altında kuzusu varken de kızgınlığa gelebilen çok güzel yerli hayvanlarımızdandır. Fakat Suffolklarda günlük canlı ağırlık artışı ortalama 400-550 g arasında alırken, Karacabey Merinoslarında bu oran 300-400 g aralığında kalıyor. Yani aynı yemi tüketmelerine, aynı beslenmelerine rağmen 1/3 gibi bir fark oluşuyor. Bu açıdan Suffolk ırkının gelişim hızları gerçekten çok güzel. İlgisi olanlara şöyle bir önerim olur: Her şeyden önce bulundukları coğrafyayı göz önüne almalılar. Bazı hayvan gruplarında ‘’ Bu hayvan buraya adapte olamaz, burada otlayamaz’’ gibi bazı eleştiriler oluyor. Benim nazarımda otlayamayan hayvan yoktur. Bu bakış açısını ben gerçekten saçma buluyorum. Suffolk için söylüyorum: Kayseri’ye uyum sağlamış bir hayvan, emin olun birçok iklime uyum sağlayacaktır. Çünkü bizim bitki örtümüz bozkır, fazla ot yok. Zor şartlarda yetiştirilebiliyorsa çoğu yerlerde rahatlıkla bakılabilir.

Elinizdeki Irkların En Çok Sevdiğiniz Özelliği Nedir? İyi veya Zor Yönleri Nelerdir?


Performans olarak Suffolk Koyunları gerçekten de günlük canlı ağırlık artışları, ikizlik oranları, mera uyumu, hastalıklara ve özellikle dış parazitlere karşı dirençleri, mevsimsel geçişlerdeki adaptasyon kabiliyeti açısından literatürde anlatıldığı gibi. Özellikle mera adaptasyonunda herhangi bir problemi olmadı. Ot seçmemelerinden dolayı da büyük bir avantajı var. Çok güçlü hayvanlar. Aşılama gibi faaliyetlerinde biraz insanı yorabilir. Çok fazla uysal değiller. Tabii ki bu durum, kuzuluktan itibaren yetiştirme ve alıştırma ile de alakalı.


Bu hayvanlar bize Avrupa’dan, doğrudan meradan geldiği ve çok fazla insan görmedikleri için başlarda çok yabanilerdi ve daha sonra bizlere de alıştılar. Sadece yakalarken biraz sorun yaşayabilirler; çünkü çok güçlü hayvanlar, bakıcıları yorabilir. Diğer bir olumsuz yönleri ise mera psikolojileri biraz zayıf. Hayvanlar kafasını ota doğru indirdiğinde, ottan başka bir şey görmüyor. Yani sürünün nereye gittiklerini görmedikleri için dağılabiliyorlar. Ama bu husus, bu hayvanlar toplu güdüme uygun değil demek değildir. Yani 300-400’lü sürüler yapılabilir; lakin bakıcı sayınızı arttırmak gerekir. İki çoban ile bu miktardaki sürüye çok rahatlıkla bakılır.

Genç Üreticilere Tavsiyeleriniz Nelerdir?


Geçmişin tecrübesini reddetmeden, bilimsel yöntemlere de tamamen karşı durmadan kendilerini geliştirmelerini tavsiye ediyorum. Geçmişin deneyimlerini bugünün bilimi ile harmanlasınlar. Geleneksel yöntemlerle bilimsel yöntemleri tek bir potada toplayarak kendilerini geliştirsinler. Ben burada 40 yıllık çobandan da bir şeyler öğreniyorum, makalelerden de bir şeyler öğreniyorum. İkisi de gerekli. Bazen sahada, doğrudan tecrübe edilmiş faaliyetlere bilimsel ortamlarda rastlayamayabiliyoruz; ama burada ikisinin de birbirine sırtını dönmemesi gerekir.


Hayvanlara, özellikle yerli ırklara çok fazla âşık olmamak gerekiyor. Her bir ırkın kendine has özelliği var. Ben burada karşılaştırma yaparken Ak Karaman ırkı kötüdür gibi bir cümle kesinlikle kuramam. Ak Karaman’ı iki ay bir avuç saman ile besleyebilirsiniz ama Suffolk’u besleyemezsiniz. Ama ikisine de aynı besini verdiğinizde, yemi ete dönüştürme oranı aynı değil. Ben burada kârlılığına bakarım. Burada herkes ticari kazancına bakmamlı. Zaman-performans kriterlerini dikkate alarak kârlılığı baz almalıyız. Aynı zamanda bu iş gerçekten insanın rehabilite olabileceği bir iş. Benim arkadaş çevrem bu işe girdiğimde çok şaşırmışlardı. Ama üretimin vermiş olduğu zevk, keyif hiçbir şeyde yok. Kârın dışında psikolojik açıdan da olumlu yönü var. İşletmemizde bakıcı arkadaşımız var, bir kişi de olsa ona istihdam sağlamanın verdiği mutluluk da var… Aslında her şey zincirle birbirine bağlı.

Hayvancılık Sektöründe En Çok Hangi Konularda Sıkıntılar Yaşıyorsunuz?


Biz yerleşim alanına yakın bir yerde hayvancılık yapıyoruz. Çiftliğimizin bulunduğu bölgedeki mera alanı kısıtlı olduğu için biz hayvanlarımızı yoldan karşıya geçirmekte sorun yaşıyoruz. Avrupa’da otobanların altlarında, her 5 km’de bir, bazı yerlerde 2 km’de bir yabani hayvanların geçiş tünelleri varken bizim ülkemizde maalesef –hayvancılığın fazla olmasına rağmen- otobanları geçiyorum, normal yollarda hayvanların geçiş noktaları yok. Bu noktada sorun yaşıyoruz.

Herhangi bir kaza durumunda, hayvan geçiş noktasından geçirmediğimiz için suçlu biz oluyoruz. Benim bulunduğum yerde belki de 10 km ileride bir hayvan geçiş güzergâhı var…

Uyarı levhalarının olması, sürücüler üzerinde çok fazla etki bırakmıyor. Ben istiyorum ki bu tüneller yapılsın, biz hayvanlarımızı aşağıdan geçirelim, ne trafiği ne de hayvanlarımızı riske atalım.

Tarım Bakanı Olsaydınız Yapacağınız İlk 3 Şey Ne Olurdu?


Hayvanlar için geçiş tünelleri yaptırırdım. Herhangi bir üreticinin talebi doğrultusunda ilgili Bakanlıklar ile sözleşme yapardım ve üreticilerin bu noktada işini kolaylaştırırdım.

Ülkemizde maalesef küçükbaş hayvancılığa yönelik herhangi bir sperm bankası yok. Yani burada, üstün genetikli ırkların spermalarının bulundurulduğu sperm bankaları maalesef yok. Bu da laparoskopik yöntemlerin biraz daha geliştirilmesine bağlı. Çünkü ithal hayvanların Türkiye’ye girişi ile beraber ciddi anlamda koç açığı da ortaya çıktı. İstiyoruz ki dünya çapında üstün genetiğe sahip hayvanların spermalarını kullanılarak güzel hayvanlar elde edelim ki verdiğimiz emek doğru yerini bulabilsin. Bununla birlikte sperm ithalatının da yapılması gerekiyor. Ülkede bu tarz uygulama yapanlar çok nadir ve laparoskopi yönteminin maliyeti çok fazla. İstiyorum ki kolay ulaşılabilir olan ve ekonomik olarak da düşük maliyetlerde bu işlemleri yaptırabileceğimiz devletin bünyesinde klinikler olsun.


Türkiye olarak üstün genetikli ırklara ihtiyacımız var. Veteriner hekimlerimiz genelde büyükbaş sektöründe ihtisaslaştığı için küçükbaş sektöründe eksiklik oluyor. Onları da anlıyorum, tüm hayvanlara hâkim olunamıyor. Küçükbaştan anlayan veteriner hekim sayısının da artmasının gerektiğini düşünüyorum. Şu anda küçükbaş tabi ülkemizde biraz daha popülerleşmeye başladı, o noktada da veteriner hekimlerimiz kendilerini yetiştireceklerdir.

Özellikle suni tohumlama alanında ihtisaslaşmalarına ihtiyacımız var. Sadece laparoskopi değil, vajinal yöntem, embriyo transferleri konusuna da önem verilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Mesela, ülkemizde embriyo transferleri alanlarında çalışmalar da yapılabilir. Biz niye Avrupa’dan 400-500 €’lara embriyo transferleri yapalım? Bu alandaki açığın kapatılmasını ve paramızın ülkemize kalmasını istiyorum. 400-500 €’yu kendi hekimime versem zoruma gitmez.

Tarım ve Hayvancılık Konusunda bulunduğunuz Şehirde En Büyük Eksiklik Nelerdir?


Şu an köylerimizde bile kokuya tahammül edemeyen insanlarımız mevcut. Bu çoğu yetiştiricinin ortak problemidir. Ben ilçede yapıyorum bu işi. Kokudan rahatsız oluyoruz diyorlar; ama iş edebiyata geldiğinde yurt dışından et, saman ithal ettiğimizi eleştiriyorlar. Biz burada üretim yapıyoruz ve hayvanlarımıza tahammül gösterilmiyor. Biz o kokuyu her gün çekiyoruz; fakat çevremizdeki insanlar şikâyet yolu ile bu işi zorlaştırıyorlar.

Ben öğretmenim. Bu işlere sonradan girdim ama insanlar üretim yapıyor, siz de buna katlanın. Avrupa’da böyle bir şey yok, yeter ki üretin diyorlar. Burada belediyeye kokudan dolayı şikâyet ediyorlar. Bu noktada kızıyorum. O zaman biz de bu işi bırakalım, kimse üretmesin… Herkes ithalattan şikâyetçi, biz üretemiyor muyuz, diyorlar.

Biz üretmeye çalışıyoruz; ama destek olmak yerine köstek olunuyor. İnanın bizim işimizi hayvanlar değil insanlarımız zorlaştırıyor. Birbirimizin malını kötüleyerek kazanamayız; çünkü bereketin iyi niyette saklı olduğuna inanıyorum.


Orman arazileri de ciddi anlamda sorun teşkil etmekte. Çiftçiler alanlarını büyütmek için mera arazilerini tarlalarına kattılar. Devlet mera arazilerine ağaç dikti, hayvanları otlatacağımız yer neredeyse kalmadı. Yem fiyatları bu kadar yüksekken, girdi maliyetlerimiz bu kadar yüksekken insanlara nasıl ucuz et tedarik edeceğiz? Yetiştiriciler olarak çok sıkıştık. Her şey birbirine zincirle bağlı. Devletten mera ıslahı gibi lüks bir talepte bulunmuyorum, meramız olsun yeter.

Kuzu veya Damızlık Satışlarınız Hangi Zamanlarda?


Şu an yok maalesef; çünkü biz Suffolk ırkını çoğaltmayı düşünüyoruz. Karacabey Merinoslarımızda var, etlik olarak çalışıyoruz, kasaplara veriyoruz. Genel olarak kuzumuz Mart ayında doğuyor, Kurban bayramına yetiştirmeye çalışıyoruz.

Farmow İçin Bir Öneriniz Var mı?


Uluslararası çapta, hayvancılık alanında insanları bilinçlendirmeye yönelik bir Türk kuruluşu olması beni çok mutlu ediyor. Bu açıdan her türlü desteği vermek istiyorum. Türk yetiştiricilerinin aradığında, mesela ‘’Koyun’’ yazdığında çıkacak bir sayfa olması gerekir. Aslında öyle ama tüm bilgilerin daha da fazla derli toplu olması konusu geliştirilebilir.

Şunu da önerebilirim: Gerçekten üreticilere bir destek verilmek isteniyorsa Pedigri Kayıt Sistemi üzerine bir çalışma yapılıp bu, yetiştiriciye ücretsiz bir şekilde bağışlanabilir. Çünkü bunu Avrupa’da profesyonel anlamda yapanlar var ama bu programları ücretli satıyorlar. Farmow’un geniş bir portföyde çalıştığını düşündüğüm için böyle bir program herhangi bir yazılımcıya yaptırılabilir. Üreticiye yönelik böyle bir destek verilirse gerçekten çok güzel olur.

Hazirlayan: Eda Vanlıoğlu
Edit: Süleyman Akçapınar





Use of the information/advice in this guide is at your own risk. The Farmow and its employees do not warrant or make any representation regarding the use, or results of the use, of the information contained herein as regards to its correctness, accuracy, reliability, currency or otherwise. The entire risk of the implementation of the information/ advice which has been provided to you is assumed by you. All liability or responsibility to any person using the information/advice is expressly disclaimed by the Farmow and its employees.